5.1.İlçemiz:Ege
bölgesinin kıyı kesimine doğru kurulmuş Aydın’ın 54 km batısında en büyük ilçelerinden birisidir. Nüfusu 2012 verilerine
göre Merkez 70522 köyler 45064 Toplamda 115586 kişidir. Ilıman Akdeniz ikliminin
hakim olduğu yarı kurak bölgededir. Ekonomisinin büyük bir bölümü tarıma dayalı
ve pamuk üretiminde gelişen teklonojiyi yakından takip eden modern üretimde çok
önemli bir rolü bulunmaktadır. Genel olarak tatil ve turizmin geliştiği
beldelere geçilirken durak noktası olan, birçok kültür miraslığı doğal
güzelliği ve her köşesinde tarihiyle geçmişten günümüze birçok eserlerin
barındığı ilçemizdir.
5.1.2.Tarihçe: Bizans
egemenliğinin sonlarına doğru 1300 yıllarında Aydın Bey'in Türkmen aşiretlerini
buraya getirdiği ve Söke'yi bu aşiretlerden birinin başkanı olan Süleyman
Şah'ın dedesi adına kurduğu söylenir. 1426'da Menteşe Beyliğinin merkezi olan
söke Osmanlılar döneminde de Menteşe Sancağının merkezi olarak kaldı.18.yy
başlarında Siğla Sancak merkeziyken 1868'de Aydın'a bağlandı. Söke Türkiye'nin
en önemli pamuk üretim alanlarından birdir. El sanatları ormancılık ve balıkçılık
da ekonomisinde önemli yer tutar. Ortasından geçen Söke çayının iki yakasına
yayılmış olan ilçede çok canlı renkli ve dinamik bir ticaret yaşamı gözlenir.
Priene: Sökenin Güllübahçe beldesi yakınındadır. Priene’de Alman
Arkeoloji Enstitüsü tarafından kazı ve araştırma çalışmaları yürütülmektedir.
Varlığı M.Ö. 2. bin yılına kadar uzanan şehrin ilk kuruluşu hakkındaki
bilgilerimiz hâlen varsayımlara dayanmaktadır. Helenistik dönem boyunca şehir
Ptolemaic ve Seleucid Krallıklarının ve Pergamum Krallığı’nın yönetimi altına
girdi. M.Ö. 133′de Pergamum Kralı II. Attalus’un ölümünden sonra toprakları
kendi isteğiyle Roma’ya eklendi ve böylelikle Priene Roma egemenliğine altına
girdi. Bizans döneminde şehir piskoposluktu. Bulgular İmparatorluğun çöküşüne
kadar yerleşimin devam ettiğini kanıtlamaktadır. Bu dönemin sonunda ise, Priene
tamamen terk edilmiştir.
Priene eski şehir planlamacılığının en güzel
örneğidir. Şehir, Miletli mimar Hippodamus tarafından geliştirilen “grid
sistemi” ile inşa edilmiştir. (Newyork şehrinin Belediye Binasının girişindeki
heykellerden birisi Hippodamus’a aittir Genellikle 3,5 metre genişlikte olan
şehrin yan sokakları arazinin eğimli olması sebebiyle merdivenlidir. Resmi ve
halka açık diğer binalar çoğunlukla bir bloğun tamamını kapsamaktadır ve şehir
merkezinde yer alır. Bunlar arasında oldukça korunmuş olarak günümüze kadar
gelen Athena Tapınağı (M.Ö. 4. yüzyıl), Tiyatro, Agora, Zeus Olympos Tapınağı,
Bouleuterion (M.Ö. 150), 2 Gymnasion ve Demeter kutsal alanı bulunmaktadır.
Şehrin, biri batıda diğer ikisi doğuda olmak üzere üç kapısı vardır. Priene’nin
ana giriş kapısı olan “Doğu Kapısı”, taşlı kaldırımdan yapılmış uzun bir yokuş
yoldan sonra ulaşılabilen Tiyatro sokağının kuzey doğusunda yer alır.
Miletus :
Miletus (Milet): Milet, Aydın ili, Söke ilçesi
sınırları içerisinde Söke’ye 30 km. uzaklıkta ve Akköy yakınlarındadır.
Milet’te ilk kazılar 1899′da Th. Wiegand
tarafından başlatılmış ve 1938′e kadar devam etmiştir. İkinci Dünya Savaşından
sonra tekrar başlatılan çalışmalar hâlen kazı ve onarımlarlarla Alman uzmanlar
tarafından sürdürülmektedir.
M.Ö. 38′de şehir, Roma imparatorlarının özel
ilgisiyle özerkliğini elde etti. Böylece Milet İyon şehirleri arasında metropol
düzeyine ulaştı. M.S. 3. yüzyıldan başlayarak, bu parlak dönem yavaş yavaş
kötüye gitmeye başladı. Şehir, limanlar alüvyonla doldukça, etrafı bataklığa
döndükçe ve sıtma tehlikeli boyutlara ulaştıkça terk edilmeye başlandı. Bizans
döneminde, şehrin sınırları oldukça daralmıştı ve binalar tiyatronun çevresinde
toplanmıştı. Duvarlar yeniden inşa edildi ve bazı binalar restore edildi. M.S.
6. yüzyılda ilerlemek için yapılan çabalar ise uzun sürmedi.
Milet kuruluşunda bir liman kenti olmakla
beraber, Büyük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlarla liman doldurulduğu için
bugün denizden içeride bulunmaktadır. Kentte ızgara plân uygulanmış ve yapılar
bu plânın öngördüğü biçimde konumlanmışlardır. Kentte bulunan yapılar arasında
15.000 kişilik kapasitesi olan ve son yıllarda onarılmaya başlanan Roma çağı
yapısı Tiyatro, M.S. 1. yüzyılda inşa edilmiş Roma Hamamları, ana dini merkez
olan Delphinion, Kuzey Agora, M.S. 1. yüzyıla ait Ionik Stoa, Capito hamamları,
Gymnasium, 2. yüzyılda inşa edilen Bouleterion, 164×196 m. boyutlarındaki Güney
Agora, M.S. 2. yüzyılda yapılan Faustina Hamamı önem kazanır.
Magnesia:
Magnesia ad Meandrum, Aydın İli, Germencik
İlçesi Ortaklar Bucağına bağlı Tekin Köy sınırları içinde Ortaklar-Söke
karayolu üzerinde yer almaktadır. Kent, kuruluşunun anlatıldığı efsaneye ve
antik kaynaklara göre Thessalia’dan gelen ve Magnetler olarak isimlendirilen
bir kavim tarafından kurulmuştur. Apollon’un kehaneti ve lider Leukippos’un
öncülüğünde o dönemde bir koy olan bugünkü Bafa Gölü kıyısında karaya çıkan
Magnetlerin kurdukları ilk Magnesia’nın yeri kesin olarak bilinmemekle
birlikte, Menderes Nehri kenarında olduğunu antik kaynaklardan öğrenmekteyiz.
Menderes’in sürekli yatak değiştirip taşması sonucu oluşan salgın hastalıklar
ve Perslere karşı daha emin bir kent kurma zorunda kalmaları nedeniyle
Magnetler, İ.Ö. 400 yıllarında kenti bugünkü yerinde, Gümüşçay’ın yanında
yeniden kurmuşlardır. Hellenistik Dönemde önce Seleukos, ardından Bergama
Krallığı’nın hakimiyetine giren Magnesia, Roma Döneminde önemini korumuş,
Bizans Döneminde piskoposluk merkezi olmuştur. Magnesia, bir kent suru ile
çevrili, yaklaşık 1.5 km. çapında bir alanı kapsayan, ızgara planlı cadde ve
sokak sistemine sahip bir kentti ve Priene, Ephesos, Tralleis üçgeni arasında
ticari ve stratejik açıdan önemli bir konuma gelmişti. Magnesia antik kenti
fazla yıkım ve tahribata uğramamıştır. Bunda nehir taşmalarının ve Gümüş
Dağı’ndan inen yağmur sularının getirdiği mil tabakasının kenti örtmesinin de
payı yüksektir. Magnesia’da ilk kazılar kısa süreli bazı araştırmalardan sonra
1891 yılında Berlin Müzesi adına Carl Humann tarafından yapılmıştır. 21 ay süren
bu kazılarda tiyatro, Artemis tapınağı ve sunağı, agora, Zeus tapınağı ve
prytaneion kısmen ya da tamamen ortaya çıkarılmıştır.
Magnesia’da bulunan eserler Paris, Berlin ve
İstanbul müzelerinde sergilenmektedir. 1893 yılında sona eren kazılardan
yaklaşık 100 yıl sonra, yavaş yavaş ortadan kaybolmakta olan Magnesia’da
kazılara 1984 yılında Kültür Bakanlığı ve Ankara Üniversitesi adına yeniden
başlanmıştır. Magnesia’nın zamanımızdaki ünü antik dönem mimarı Hermogenes’ten
kaynaklanmaktadır. Antik Dönem yazarı mimar Vitruvius’a göre Hermogenes
oktagonal pseudodipteros tapınak planını uygulayan ilk mimardır. Vitruvius,
Hermogenes’in baş yapıtının Magnesia’daki Artemis Leukophryene tapınağı
olduğunu söyler. Hermogenes’in tapınağı, Arkaik Döneme (İ.Ö. 6 yy.) ait olan
Artemis tapınağının kalıntıları üzerine Hellenistik Dönemde (İ.Ö. 3/2 yy.) inşa
edilmiştir. Tapınak, İon düzeninde 8 x 15 sütunlu olup 67.50 x 40 metreyi bulan
boyutlarıyla Anadolu’nun 4. büyük tapınağıdır. Tapınağın önünde “U” formlu
planıyla Bergama Zeus sunağına öncülük eden bir sunak bulunmaktaydı. Sunak,
yüksekliği iki insan boyuna ulaşan kabartma ve heykellerle bezenmişti.
Magnesia’daki diğer önemli bir yapı ise bugün toprak altında kalmış olan
tiyatrodur. Magnesia tiyatrosu (İ.Ö. 2 yy. sonu), Vitruvius’un verdiği genel
tiyatro planına en fazla uyan ender örneklerden biridir. 100 yıl önceki
kazılardan sonra yeniden toprakla örtülen diğer yapıların başında yine
Hermogenes’in yaptığı varsayılan agora ve Zeus tapınağı gelmektedir. 26.000 m²
lik boyutu ile döneminin en büyük çarşıları arasında yer alan agoradaki Zeus
tapınağının cephesi bugün Berlin Bergama Müzesi’nde sergilenmektedir.
Magnesia’da bugün görülebilen diğer yapılar Roma İmparatorluk dönemi ve daha
sonralarına aittir. Spor ağırlıklı bir eğitim merkezi olan gymnasion,
Milet’teki Faustina hamamının küçük bir kopyası olan hamam, tiyatro ile
Artemision arasında yer alan odeion, 25.000 kişilik stadion, su yolu theatron
olarak adlandırılan, tiyatro planlı bitmemiş bir yapı, çarşı bazilikası, niteliği
henüz bilinmeyen bir Bizans yapısı ve Artemision’u da çevreleyen Bizans suru
Magnesia’da bilinen diğer yapılardır. 15. yüzyıla ait enine planlı Çerkez Musa
Camii ise örenyerinin tek İslâmî yapısıdır. Yabancı ekiplerin büyük olanaklarla
çalıştıkları Ephesos, Milletos, Aphrodisias ve Hierapolis gibi ünlü antik
kentlerimiz arasında, onlardan hiç de aşağı kalmayan ün ve öneme sahip bu ören
yerimizi gezin, görün, tanıyın, tanıtın.
İlyas Ağa Camii: (Koca Camii)
İlçenin merkezindedir. Yapım tarihi belli olmayan
cami, çok yıkık bir durumdayken 1821′de Söke Mütesselimi İlyaszade İlyas Ağa
tarafından onartılmıştır. Barok üslup tabir camidir. Kesme taş arasında tuğla
sıralarının yer aldığı beden duvarları üç kademe biçiminde yükselir. Kare
planlı caminin üstünü tuğla sıralarının yer aldığı beden duvarları üç kademe
biçiminde yükselir. Kare planlı caminin üstünü örten kubbenin yüksek kasnakla
birleştiği yerde dikey üç sıra tuğladan dalgalı saçak hattı görülür.